Giriş yap
En son konular
Arama
Kimler hatta?
Toplam 1 kullanıcı online :: 0 Kayıtlı, 0 Gizli ve 1 Misafir Yok
Sitede bugüne kadar en çok 111 kişi C.tesi Tem. 29, 2017 7:00 am tarihinde online oldu.
Sistemi İçten Fethetmek
DevrimEzgiLeri :: EDEBİYAT :: Makaleler
1 sayfadaki 1 sayfası
Sistemi İçten Fethetmek
Sistemi içten fethetmek
Televizyonda yayını süren 'Bu kalp seni unutur mu?' dizisi hala aynı istikrarla izleniyor mu, bilmiyorum. Belki beklenti psikolojisi hala bazı seyircileri -benim gibi- ekran başında tutuyordur o saatte. Bu filmin sürecin kaygan görüntülerini en iyi yansıtan aynalarından biri olduğu inancındayım. 'Açılım' tartışmalarının heyecan yarattığı günlerde Türkiye halkları için bilinmesi hayati önemde olan tarihsel süreçlere ışık tutacak gibi oldu bir-iki bölümde. Duygularımızı 'dokundu, dokunacak' beklentisiyle ayaklandırdı. Öyle ya, Türkiye halklarının Kemal Pir gibi Karadeniz'in seçkin bir evladını tanıması, Diyarbakır işkencehanelerinde Kürt halkının çocuklarına neler yapıldığını öğrenmesi, Dörtleri anlaması, tarihsel bilinç çarpıtılmasının aşılmasıdır. Bunu bilen bilir, bilmeyen bir gün anlar.
Ancak, 'açılım' görünmez kimi eller tarafından, barış gruplarının giriş yaptığı süreçle beraber 'kaçılım' doğrultusuna sokulunca 'Bu dizide de yavaş yavaş esas, siyasal, tarihsel konular elendi. Ortada aşk-meşk, evlilik, boşanma dışında fazla bir şey kalmadı. Belki de uyarıldılar, bilemiyorum. İlerde bunu anlayacak, belki yine değerlendireceğiz. Ama ben zaten bugün dizideki aşk, evlilik meselesinin konuşuna değinmek istiyorum. Herkesin ne kadar dikkatini çekti ya da filmi yapanlar ne kadar bilinçli yaptı bilemiyorum ama filmdeki aşkları, evlilikleri özce karşı cins ilişkilerini izlediğim her sahnede içinden ya da sözlü refleksle 'tam Türkiye solu!' demişimdir.
Türk sol hareketlerinin fraksiyonlarının tarihini, Türk halkına öncülük yapmasına engel olan her eksiğini sorgulaması, çağın bilim düzeyinin süzgecinden geçirmesi gerekiyor. Bunlardan birisi de karşı cins ilişkilerine yaklaşımdır. Her hareketin kendine özgü kimi parametreleri, kabulleri olsa da esas gerçeklik; ağırlığı orta sınıf bağları olan, verili ilişkilerin dışına çıkmama, dahası bu ilişkilerin özgürlüksel duruşa, öncülüğe nasıl zarar verdiğini, mücadelenin toplumsallaşmasını nasıl engellediğini çözememe gerçeğidir. 'Bu ilişkiler öncü pozisyonda da bir biçimde yaşanacaktır, yaşanması gerekir' noktasından yola çıkan hareket ve birey, sistemi bir de kendisinin yeniden yarattığını, sistemden kopuşu gerçekleştiremediğini çözemiyor.
Dizide bu gerçekliği anlatan çarpıcı sahneler, ilişkiler var. İşkencenin vahşiyane yöntemlerine boyun eğmeden direnen devrimci kadın ve erkekler; birlikte olmak, bir arada olabilmek için yurtdışına çıkmaya çalışıyorlar. Bu tarzda yurtdışında mültecileşip yiten yüzlerce, binlerce 'eski devrimci' oldu. Birlikte olma, buluşma çabası yakalanmalarına neden oluyor. Buluşmasalar da tutsak düşecekler belki ama bu buluşma çabasının oynadığı rolü görmek, ölçmek gerekiyor. Çünkü buluşma olamayınca yurtdışına çıkma yerine cezaevi kapılarında bekleme süreci başlıyor. Yani devrimcinin nerede olacağını mücadelesi, özgürlüksel görevleri değil, karşı-cins ilişkisi belirliyor. Sonra devrimcinin gündemini dolduran, giderek daha fazla yer kaplayan konular aşk, ayrılık, küskünlük, yakınlaşmalar... Tüm bunların yarattığı duygu yoğunlukları, kederler, öfkeler, güvensizlikler, kıskançlıklar vs. vs.
Devrimciliğin, özgürlüksel öncülüğün, bir zaman sonra ikinci, üçüncü, hatta daha tali planlarda kaldığı, artık devrimcilikten öğrencilerin entelektüel-edebi düzeyde üstlendiği mücadelenin kıyısında yürümeye çalışıldığı gibi, sistemin kıyısından da bir türlü kopmanın gerçekleştirilemediği bir gerçeklik. Dizideki gibi bir gerçeklik.
Filmde devrimci direnişçi karakterde olan Sinan evlenmek üzere olan arkadaşına 'Bu ilişkinin içine girmelisin ki, içinden fethedesin' diyor. Doğrusu bu pratiklerin üzerinden geçen otuz yıl, bu sözü boşa çıkardı. Sistemin yeniden üretildiği en çekirdek kaynak olan aile kurumu bugüne kadar hiçbir devrimci hareket tarafından fethedilmedi. Ruhumuz, zihniyetimiz, parametrelerimiz, yaşam tercihlerimizle kopmadığımız bir gerçekliği aşamaz, fethedilmeyiz. Evlilik, karşı-cins bağları böylesi kurumlardır.
Bu içten fethetme sözünü duyunca insanın aklına 'açılım' eksenli manevra yapmadan yorulmayan son süreçte orta yerde duran çuvaldızları ısrarla yok sayan, görmezden gelip 'birileri ortamı tehdit ediyor' diyenler geliyor. Her gün bulunduğumuz cezaevinin üzerinden defalarca savaş uçakları geçerken 'ama onlar çözümü engelliyorlar' diyerek sisteme yarananlar acaba sistemin içten fethetme planları mı yapıyorlar. Yanıldıklarını görmek için otuz yıl beklemeyiz umarım.
Şadiye MANAP *
* Midyat M Tipi Cezaevi
Televizyonda yayını süren 'Bu kalp seni unutur mu?' dizisi hala aynı istikrarla izleniyor mu, bilmiyorum. Belki beklenti psikolojisi hala bazı seyircileri -benim gibi- ekran başında tutuyordur o saatte. Bu filmin sürecin kaygan görüntülerini en iyi yansıtan aynalarından biri olduğu inancındayım. 'Açılım' tartışmalarının heyecan yarattığı günlerde Türkiye halkları için bilinmesi hayati önemde olan tarihsel süreçlere ışık tutacak gibi oldu bir-iki bölümde. Duygularımızı 'dokundu, dokunacak' beklentisiyle ayaklandırdı. Öyle ya, Türkiye halklarının Kemal Pir gibi Karadeniz'in seçkin bir evladını tanıması, Diyarbakır işkencehanelerinde Kürt halkının çocuklarına neler yapıldığını öğrenmesi, Dörtleri anlaması, tarihsel bilinç çarpıtılmasının aşılmasıdır. Bunu bilen bilir, bilmeyen bir gün anlar.
Ancak, 'açılım' görünmez kimi eller tarafından, barış gruplarının giriş yaptığı süreçle beraber 'kaçılım' doğrultusuna sokulunca 'Bu dizide de yavaş yavaş esas, siyasal, tarihsel konular elendi. Ortada aşk-meşk, evlilik, boşanma dışında fazla bir şey kalmadı. Belki de uyarıldılar, bilemiyorum. İlerde bunu anlayacak, belki yine değerlendireceğiz. Ama ben zaten bugün dizideki aşk, evlilik meselesinin konuşuna değinmek istiyorum. Herkesin ne kadar dikkatini çekti ya da filmi yapanlar ne kadar bilinçli yaptı bilemiyorum ama filmdeki aşkları, evlilikleri özce karşı cins ilişkilerini izlediğim her sahnede içinden ya da sözlü refleksle 'tam Türkiye solu!' demişimdir.
Türk sol hareketlerinin fraksiyonlarının tarihini, Türk halkına öncülük yapmasına engel olan her eksiğini sorgulaması, çağın bilim düzeyinin süzgecinden geçirmesi gerekiyor. Bunlardan birisi de karşı cins ilişkilerine yaklaşımdır. Her hareketin kendine özgü kimi parametreleri, kabulleri olsa da esas gerçeklik; ağırlığı orta sınıf bağları olan, verili ilişkilerin dışına çıkmama, dahası bu ilişkilerin özgürlüksel duruşa, öncülüğe nasıl zarar verdiğini, mücadelenin toplumsallaşmasını nasıl engellediğini çözememe gerçeğidir. 'Bu ilişkiler öncü pozisyonda da bir biçimde yaşanacaktır, yaşanması gerekir' noktasından yola çıkan hareket ve birey, sistemi bir de kendisinin yeniden yarattığını, sistemden kopuşu gerçekleştiremediğini çözemiyor.
Dizide bu gerçekliği anlatan çarpıcı sahneler, ilişkiler var. İşkencenin vahşiyane yöntemlerine boyun eğmeden direnen devrimci kadın ve erkekler; birlikte olmak, bir arada olabilmek için yurtdışına çıkmaya çalışıyorlar. Bu tarzda yurtdışında mültecileşip yiten yüzlerce, binlerce 'eski devrimci' oldu. Birlikte olma, buluşma çabası yakalanmalarına neden oluyor. Buluşmasalar da tutsak düşecekler belki ama bu buluşma çabasının oynadığı rolü görmek, ölçmek gerekiyor. Çünkü buluşma olamayınca yurtdışına çıkma yerine cezaevi kapılarında bekleme süreci başlıyor. Yani devrimcinin nerede olacağını mücadelesi, özgürlüksel görevleri değil, karşı-cins ilişkisi belirliyor. Sonra devrimcinin gündemini dolduran, giderek daha fazla yer kaplayan konular aşk, ayrılık, küskünlük, yakınlaşmalar... Tüm bunların yarattığı duygu yoğunlukları, kederler, öfkeler, güvensizlikler, kıskançlıklar vs. vs.
Devrimciliğin, özgürlüksel öncülüğün, bir zaman sonra ikinci, üçüncü, hatta daha tali planlarda kaldığı, artık devrimcilikten öğrencilerin entelektüel-edebi düzeyde üstlendiği mücadelenin kıyısında yürümeye çalışıldığı gibi, sistemin kıyısından da bir türlü kopmanın gerçekleştirilemediği bir gerçeklik. Dizideki gibi bir gerçeklik.
Filmde devrimci direnişçi karakterde olan Sinan evlenmek üzere olan arkadaşına 'Bu ilişkinin içine girmelisin ki, içinden fethedesin' diyor. Doğrusu bu pratiklerin üzerinden geçen otuz yıl, bu sözü boşa çıkardı. Sistemin yeniden üretildiği en çekirdek kaynak olan aile kurumu bugüne kadar hiçbir devrimci hareket tarafından fethedilmedi. Ruhumuz, zihniyetimiz, parametrelerimiz, yaşam tercihlerimizle kopmadığımız bir gerçekliği aşamaz, fethedilmeyiz. Evlilik, karşı-cins bağları böylesi kurumlardır.
Bu içten fethetme sözünü duyunca insanın aklına 'açılım' eksenli manevra yapmadan yorulmayan son süreçte orta yerde duran çuvaldızları ısrarla yok sayan, görmezden gelip 'birileri ortamı tehdit ediyor' diyenler geliyor. Her gün bulunduğumuz cezaevinin üzerinden defalarca savaş uçakları geçerken 'ama onlar çözümü engelliyorlar' diyerek sisteme yarananlar acaba sistemin içten fethetme planları mı yapıyorlar. Yanıldıklarını görmek için otuz yıl beklemeyiz umarım.
Şadiye MANAP *
* Midyat M Tipi Cezaevi
yoll- yüksek lisans
- Mesaj Sayısı : 106
Kayıt tarihi : 08/01/10
DevrimEzgiLeri :: EDEBİYAT :: Makaleler
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Çarş. Ekim 20, 2010 10:05 pm tarafından AMEDEUS
» .........
Perş. Ekim 14, 2010 3:56 pm tarafından AMEDEUS
» manzara
Çarş. Ekim 13, 2010 9:26 pm tarafından Deniz
» manzara fotoğrafları
Çarş. Ekim 13, 2010 9:18 pm tarafından Deniz
» Paydos/ C.Sıtkı Tarancı
Salı Ekim 05, 2010 2:49 pm tarafından AMEDEUS
» logo..........
C.tesi Ekim 02, 2010 11:45 pm tarafından ezgi
» ..................
C.tesi Ekim 02, 2010 2:09 pm tarafından DicLe
» Çile
Salı Eyl. 21, 2010 2:01 pm tarafından AMEDEUS
» Görmemişin bebeği olmuş...
Salı Eyl. 21, 2010 12:27 pm tarafından DicLe
» facebooktan video indirme
Salı Eyl. 21, 2010 10:08 am tarafından ezgi
» Taş atan çocuk
Ptsi Eyl. 20, 2010 5:00 pm tarafından DicLe
» BARIŞ
Ptsi Eyl. 20, 2010 4:27 pm tarafından DicLe
» BEKLENTİSİZ....
Ptsi Eyl. 20, 2010 4:24 pm tarafından DicLe
» UZAKTAN ...
Ptsi Eyl. 20, 2010 4:22 pm tarafından DicLe
» CAN YÜCEL'DEN MAL BEYANI
Perş. Eyl. 16, 2010 1:36 pm tarafından yoll
» ARKADAŞLIK
Ptsi Eyl. 13, 2010 11:20 am tarafından ezgi
» ARKADAŞLIK
Ptsi Eyl. 13, 2010 11:15 am tarafından ezgi
» ŞİİR
Ptsi Eyl. 13, 2010 11:08 am tarafından ezgi
» Kamuflaj
C.tesi Eyl. 11, 2010 5:32 pm tarafından AMEDEUS
» UZAK
Çarş. Eyl. 08, 2010 5:05 pm tarafından ezgi
» Yeşillik
Çarş. Eyl. 08, 2010 4:59 pm tarafından ezgi
» Salam Gibi
Çarş. Eyl. 08, 2010 4:57 pm tarafından ezgi
» Benlik_Oruç Aruoba
Çarş. Eyl. 08, 2010 4:56 pm tarafından ezgi
» BİR AYRILIŞ HİKAYESİ
Çarş. Eyl. 08, 2010 4:54 pm tarafından ezgi
» Pembe Deniz
Çarş. Eyl. 08, 2010 4:51 pm tarafından ezgi
» HAYAT
Çarş. Eyl. 08, 2010 4:48 pm tarafından ezgi
» Benim Yazdığım Sen
Çarş. Eyl. 08, 2010 4:47 pm tarafından ezgi
» Seviyorum Seni
Çarş. Eyl. 08, 2010 4:46 pm tarafından ezgi
» BERFİN
Çarş. Eyl. 08, 2010 4:44 pm tarafından ezgi
» Bahar Gelmiş
Çarş. Eyl. 08, 2010 4:43 pm tarafından ezgi