Giriş yap
En son konular
Arama
Kimler hatta?
Toplam 1 kullanıcı online :: 0 Kayıtlı, 0 Gizli ve 1 Misafir Yok
Sitede bugüne kadar en çok 111 kişi C.tesi Tem. 29, 2017 7:00 am tarihinde online oldu.
Direniş Okulu
1 sayfadaki 1 sayfası
Direniş Okulu
Başkentin göbeğinde büyük bir okul... öğrencileri, başta Tekel işçileri olmak üzere, esnaflar, kamu emekçileri, işçiler, öğrenciler, ev kadınları ve bütün halktır.
En önemlisi direniş, herbir işçiyi bilinçlendirir, eğitir, güçlendirir. Nitekim iktidarın işçileri önce oyalama, sonra da direnişi kırma manevraları karşısında işçiler direnişi büyütmekten söz ederek, kararlılıklarını vurgulamışlardır.
Başkentin göbeğinde büyük bir okul... Soğukta, yağmur ve kar altında iki ayı tamamlamak üzere olan bu okulun öğrencileri, başta Tekel işçileri olmak üzere, esnaflar, kamu emekçileri, işçiler, öğrenciler, ev kadınları ve bütün halktır.
Bu okulun sınıflarını Tekel işçileri adeta naylon çadırlardan kurdular. Caddeye sıralanmış boy boy çadırlarda yaşam 24 saat bütün öğreticiliğiyle sürüyor.
Çadırları evi bilen Tekel işçileri, günlerdir yaşamlarını buralarda sürdürüyorlar. Çadırların içinde her inançtan, her milliyetten, her yaştan kadın ve erkek Tekel emekçileri var.
Kimisi ülkenin doğusundan, kimisi batısından. Samsun'dan Malatya'ya, Malatya'dan Trabzon'a, Trabzon'dan Bursa'ya, Bursa'dan Diyarbakır'a kadar ülkenin dört bir köşesinden emekçiler aynı direnişte, iç içe, omuz omuzalar.
Günlerdir soğuğa, AKP'nin saldırılarına, işlerini kaybetme ve sokağa atılmaya karşı direniyorlar. O okulda devleti, hükümetleri, düzeni, düzen partilerini yeniden öğreniyorlar. Dostlarını, düşmanlarını tanıyorlar.
Her konuştuklarında düşüncelerini bilinçli bir işçi, "bilge" bir kişi gibi açık ve dolu dolu dile getiriyorlar. Direniş, onları bilinçlendiren ve bilgeleştiren bir okuldur. Sınıfları, sınıf mücadelesini yaşadıklarıyla gördüler. Devleti tanıdılar. Acıları da sevinçleri de ortaktı.
Direniş eğitir, direniş bilinçlendirir
Her grev, her direniş, kapitalistlere, emekçilerin gücünü gösterir. Haklarını gitgide daha yüksek sesle isteyen işçiler olmadan, bir avuç asalağın bir hiç olduğunu herkese ilan eder.
Her grev, her direniş, işçilere, tekel işçilerine gösterdiği gibi , yalnız olmadıklarını hatırlatır. Grevlerin, direnişlerin yalnızca grevcilei değil, bütün işçileri eğittiği, güç verdiği bir gerçektir.
Her grev, her direniş, işçi sınıfının kapitalizmden kurtulmak için başlattığı mücadelede önemli kazanımlar sağlayarak, işçi sınıfı mücadelesini ilerletir, büyütür.
Her grev, her direniş, tüm zorluklarına, saldırılara karşın işçiler için bir okuldur. O zorluklara rağmen mücadele devam ettirilerek sonuç alınmaya çalışılır.
Tekel işçileri direnişe girdiklerinde, zorlukları yaşayarak gördüler ve o zorlukları örgütlülükleri ve kararlılıklarıya aşmaya çalıştılar.
Malatya'dan gelmiş bir Tekel işçisi direnişe ilişkin şöyle diyordu:
"...Biz çocuklarımızla helalleştik öyle geldik. Yani biz bu mücadelede çocuklarımızın ekmeğini almadan geri dönmeyeceğiz. Başbakanımızın çocuğu ne kadar değerliyse bizim çocuklarımız da o kadar değerli. Bakanların çocukları ne kadar değerliyse bizim çocuklarımız da o kadar değerli."
Malatya'dan gelip direnişe katılan Tekel işçisi belki de yaşamında ilk kez bir direnişi yaşıyor. Kendisi, çocukları, ailesi ve yarını için başladığı direnişte dostunu, düşmanını tanıyor, emekçilerin, sınıfının gücünü görüyor.
Nitekim, her bir Tekel işçisi fabrikalarından çıkıp Ankara'ya geldiğinde önyargıları, korkuları, kaygıları, gerilikleri, düzen partilerine oy veren bakış açıları ve küçük dünyaları ile direnişe başladılar.
55 günde, direniş okulunda öğrendikleri, yaşadıkları, yaşayacakları herşeyi bugüne kadarki yaşamlarında belki de bir çoğu yaşamadı.
Direniş dostu, düşmanı ayırır
O nedenle önce AKP'yi sorgulamaya başladılar. "Ellerim kırılsaydı da, AKP'ye oy vermeseydim" demeye başladılar. Kuşkusuz bunu onlara dedirten şey, AKP'nin onları köleliğe mahkum etmesi, haklarını gasp etmesi, direnişlerine AKP polisinin saldırmasıydı.
Oy verdikleri iktidardaki partinin emri ile havuzlara döküldüler. Haklarını aradıkları için saldırıya uğradılar. Biber gazıyla tanıştılar.
Direniş ilerledikçe dostlarını ve düşmanlarını daha iyi tanımaya başladılar. Direnişe güç veren, direnişi destekleyen, mücadelelerinin yanında olan devrimcileri, demokratları, ilericileri düzenin anlattığının dışındaki yanlarıyla gördüler.
Çadırlarda hemen hergün bu tür tartışmalar yaşandı. AKP'nin, sivil faşist hareketin direniş karşısındaki tutumunu sorguladı işçiler. Nitekim MHP Aydın Milletvekili, Bafralı işçilerin çadırını ziyaretleri sırasında, "ülkücü" 2 işçinin tepkisi ile karşılaştı. "Ülkücü" işçiler şöyle diyordu:
"Direnişin 45. günü olmasına rağmen, yanıbaşımızda bulunan ne Alperen Ocaklarından ne de Ülkü ocaklarından bugüne kadar hiçbir destek gelmedi. 45 gündür bizi yalnız bırakmayan ve bugüne kadar solcu, komünist diye baktığımız, bölücü dediğimiz partiler, örgütler, kurumlar yemeğimizi, çayımızı ve diğer desteklerini esirgemediler. Karşılık beklemediler. Yıllardır bu partiye oy verdiğim için de kendime ülkücüyüm demekten utanıyorum."
Emekçiler, ancak böylesi süreçlerde oy verip, destekledikleri düzen partilerini bu kadar açık tanırlar.
Direniş, düzene karşı güçlendirir
İktidar Tekel direnişini kırmak için bugüne kadar birçok yöntem denedi, denemeye devam edecek. Bu iki sınıf arasında süren sınıf çatışmasının en somut halidir. Tekel işçileri hakları için direnmeye devam ederken, oligarşinin iktidarı ise direniş işçi sınıfına örnek olmasın diye direnişi kırmaya, zayıflatıp güçten düşürmeye çalışmaktadır.
Nitekim, AKP iktidarı direnişe karşı "31 Ocak 2010 tarihine kadar" 4-C statüsü için işçilerden başvuru istemekte, kabul ettiklerine dair sözleşmeyi imzalamalarını istemektedir.
Onbini aşkın işçi arasında iktidarın bu tehditlerine boyun eğen küçük bir azınlık çıkmıştır. İktidar, tehditlerine, yalanlarına, işsiz bırakma şantajlarına rağmen bu konuda işçilere geri adım attıramamıştır.
Bu, direnişin gücüdür işte. Direniş işçilerin birliğini sağlamış, onları eğiterek iktidarın yalanlarına karşı daha güçlü karşı koymalarını getirmiştir.
Yine işçiler her fırsatta kararlılıklarını göstermiş, "Ölmek var, dönmek yok" diyerek, direnişten sonuç alıncaya kadar direnmeye devam edeceklerini göstermişlerdir.
Bir tekel işçisi kararlılıklarını şu sözlerle ifade etmekteydi:
"Artık bu iş 150-200 kişi işi değil. Artık biz inandık, ölmek var dönmek yok dedik. Davamızın arkasındayız. Çünkü biz haklıyız, kazanacağız. Sözümüzden hiçbir zaman bir adım geri atmadık. Sonuna kadar da devam edeceğiz. Sonunda ölüm de olsa. Bir bedel de ödenecekse, bu da ödenecektir."
Bunu söyleyen tekel işçisi ne onlarca direniş yaşamış bir işçi ne de siyasi mücadele konusunda deneyimli biri. O sıradan, sınıf bilinci geri olan yüzlerce işçiden biri. Ancak direniş emekçileri değiştiriyor, onları eğitiyor.
Tekel işçilerinin direnişe dair dile getirdiği konuşmalara bakıldığında görülecektir ki, herbiri söyledikleri ile karşısındaki insanı ikna edecek açıklıktadır.
Hem içinden geldikleri gibi konuşmakta, hem de direnişe dair açık değerlendirmeler yapmaktadırlar.
En önemlisi direniş, herbir işçiyi bilinçlendirir, eğitir, güçlendirir. Nitekim iktidarın işçileri önce oyalama, sonra da direnişi kırma manevraları karşısında işçiler direnişi büyütmekten söz ederek, kararlılıklarını vurgulamışlardır.
İşçiler haklarını almaya, kazanmaya kilitlenmişlerdir. Öyle ki, emekçilerin bu kararlılığı TÜRK-İŞ gibi sarı, uzlaşmacı bir konfederasyonu bile zorlamış, o nedenle direniş sürmüş, genel grev kararı dahi alınmıştır.
İşçilerin kararlılığı sonucudur ki, genel eylemler, genel direnişler gündeme gelmiştir. Yoksa uzlaşmacı, sarı sendikalar direnişi çeşitli manevralar ile düzen partilerinin kuyruğuna takacak ve sonuç alamayacaklardır.
Direniş, örgütlülüğü ve mücadeleyi öğretir
Örgüt deyince korkan, çekinen, örgüt deyince düzen partilerinden başkasını görmeyen, bilince çıkarmamış binlerce Tekel işçisi direniş ile bunlarla da tanıştı.
Daha düne kadar fabrikada tütün saran sıradan işçiler, bugün fabrikalarının sınırını aşan örnek bir direniş yarattılar.
Nitekim bu direniş, "sınıf mücadelesi" gerçeğini unutanları sarstı, uyandırdı. Sınıf mücadelesinin "modasının" geçmediğini tekel işçilerinin direnişi bir kez daha hatırlattı.
İşte bu direnişin yaratıcıları, bugün soğukta direnen, fabrikada tütün sarmış olan o sıradan kadın ve erkek işçilerdir.
Öylesine bir güçtür ki, Ankara'nın soğuğu, karı, boranı, yağmuru direnişin sürmesini engelleyemiştir.
Tekel işçileri o naylon çadırlarda, kurdukları sobaları ile bunları aşmasını, zorluklara karşı direnmeyi öğrendiler.
Direniş, 55 günde sıradan insanlardan, hakları için direnen, milyonlarca insanı etkileyen bir direniş yaratanları ortaya çıkarmıştır.
Yine Tekel işçileri direnişten öğrendikleri ile birlikte bu 55 gün içeresinde Ankara'da kamu emekçilerinin, işşiz öğretmenlerin, sağlık emekçilerinin eylemlerine de katılarak, direnişlerin birlikte daha güçlü yürüyeceğini de göstermişlerdir.
Grev bir okuldur. Başkentin göbeğinde ki, tekel işçilerinin okulu bugün hem eğitmekte hem öğretmektedir. Tekel işçileri birçok yılgına, karamsarlara örnek olmuştur.
Tekel işçileri, direnişten öğrenmeye devam edeceklerdir. Sıradan işçiler, hakları için "ölebilmekten" söz ediyorsa, evde acılarını bırakıp, direniş çadırlarına koşuyorsa, bu o gücü ortaya çıkaran direniş sayesinde olmuştur.
En önemlisi direniş, herbir işçiyi bilinçlendirir, eğitir, güçlendirir. Nitekim iktidarın işçileri önce oyalama, sonra da direnişi kırma manevraları karşısında işçiler direnişi büyütmekten söz ederek, kararlılıklarını vurgulamışlardır.
Başkentin göbeğinde büyük bir okul... Soğukta, yağmur ve kar altında iki ayı tamamlamak üzere olan bu okulun öğrencileri, başta Tekel işçileri olmak üzere, esnaflar, kamu emekçileri, işçiler, öğrenciler, ev kadınları ve bütün halktır.
Bu okulun sınıflarını Tekel işçileri adeta naylon çadırlardan kurdular. Caddeye sıralanmış boy boy çadırlarda yaşam 24 saat bütün öğreticiliğiyle sürüyor.
Çadırları evi bilen Tekel işçileri, günlerdir yaşamlarını buralarda sürdürüyorlar. Çadırların içinde her inançtan, her milliyetten, her yaştan kadın ve erkek Tekel emekçileri var.
Kimisi ülkenin doğusundan, kimisi batısından. Samsun'dan Malatya'ya, Malatya'dan Trabzon'a, Trabzon'dan Bursa'ya, Bursa'dan Diyarbakır'a kadar ülkenin dört bir köşesinden emekçiler aynı direnişte, iç içe, omuz omuzalar.
Günlerdir soğuğa, AKP'nin saldırılarına, işlerini kaybetme ve sokağa atılmaya karşı direniyorlar. O okulda devleti, hükümetleri, düzeni, düzen partilerini yeniden öğreniyorlar. Dostlarını, düşmanlarını tanıyorlar.
Her konuştuklarında düşüncelerini bilinçli bir işçi, "bilge" bir kişi gibi açık ve dolu dolu dile getiriyorlar. Direniş, onları bilinçlendiren ve bilgeleştiren bir okuldur. Sınıfları, sınıf mücadelesini yaşadıklarıyla gördüler. Devleti tanıdılar. Acıları da sevinçleri de ortaktı.
Direniş eğitir, direniş bilinçlendirir
Her grev, her direniş, kapitalistlere, emekçilerin gücünü gösterir. Haklarını gitgide daha yüksek sesle isteyen işçiler olmadan, bir avuç asalağın bir hiç olduğunu herkese ilan eder.
Her grev, her direniş, işçilere, tekel işçilerine gösterdiği gibi , yalnız olmadıklarını hatırlatır. Grevlerin, direnişlerin yalnızca grevcilei değil, bütün işçileri eğittiği, güç verdiği bir gerçektir.
Her grev, her direniş, işçi sınıfının kapitalizmden kurtulmak için başlattığı mücadelede önemli kazanımlar sağlayarak, işçi sınıfı mücadelesini ilerletir, büyütür.
Her grev, her direniş, tüm zorluklarına, saldırılara karşın işçiler için bir okuldur. O zorluklara rağmen mücadele devam ettirilerek sonuç alınmaya çalışılır.
Tekel işçileri direnişe girdiklerinde, zorlukları yaşayarak gördüler ve o zorlukları örgütlülükleri ve kararlılıklarıya aşmaya çalıştılar.
Malatya'dan gelmiş bir Tekel işçisi direnişe ilişkin şöyle diyordu:
"...Biz çocuklarımızla helalleştik öyle geldik. Yani biz bu mücadelede çocuklarımızın ekmeğini almadan geri dönmeyeceğiz. Başbakanımızın çocuğu ne kadar değerliyse bizim çocuklarımız da o kadar değerli. Bakanların çocukları ne kadar değerliyse bizim çocuklarımız da o kadar değerli."
Malatya'dan gelip direnişe katılan Tekel işçisi belki de yaşamında ilk kez bir direnişi yaşıyor. Kendisi, çocukları, ailesi ve yarını için başladığı direnişte dostunu, düşmanını tanıyor, emekçilerin, sınıfının gücünü görüyor.
Nitekim, her bir Tekel işçisi fabrikalarından çıkıp Ankara'ya geldiğinde önyargıları, korkuları, kaygıları, gerilikleri, düzen partilerine oy veren bakış açıları ve küçük dünyaları ile direnişe başladılar.
55 günde, direniş okulunda öğrendikleri, yaşadıkları, yaşayacakları herşeyi bugüne kadarki yaşamlarında belki de bir çoğu yaşamadı.
Direniş dostu, düşmanı ayırır
O nedenle önce AKP'yi sorgulamaya başladılar. "Ellerim kırılsaydı da, AKP'ye oy vermeseydim" demeye başladılar. Kuşkusuz bunu onlara dedirten şey, AKP'nin onları köleliğe mahkum etmesi, haklarını gasp etmesi, direnişlerine AKP polisinin saldırmasıydı.
Oy verdikleri iktidardaki partinin emri ile havuzlara döküldüler. Haklarını aradıkları için saldırıya uğradılar. Biber gazıyla tanıştılar.
Direniş ilerledikçe dostlarını ve düşmanlarını daha iyi tanımaya başladılar. Direnişe güç veren, direnişi destekleyen, mücadelelerinin yanında olan devrimcileri, demokratları, ilericileri düzenin anlattığının dışındaki yanlarıyla gördüler.
Çadırlarda hemen hergün bu tür tartışmalar yaşandı. AKP'nin, sivil faşist hareketin direniş karşısındaki tutumunu sorguladı işçiler. Nitekim MHP Aydın Milletvekili, Bafralı işçilerin çadırını ziyaretleri sırasında, "ülkücü" 2 işçinin tepkisi ile karşılaştı. "Ülkücü" işçiler şöyle diyordu:
"Direnişin 45. günü olmasına rağmen, yanıbaşımızda bulunan ne Alperen Ocaklarından ne de Ülkü ocaklarından bugüne kadar hiçbir destek gelmedi. 45 gündür bizi yalnız bırakmayan ve bugüne kadar solcu, komünist diye baktığımız, bölücü dediğimiz partiler, örgütler, kurumlar yemeğimizi, çayımızı ve diğer desteklerini esirgemediler. Karşılık beklemediler. Yıllardır bu partiye oy verdiğim için de kendime ülkücüyüm demekten utanıyorum."
Emekçiler, ancak böylesi süreçlerde oy verip, destekledikleri düzen partilerini bu kadar açık tanırlar.
Direniş, düzene karşı güçlendirir
İktidar Tekel direnişini kırmak için bugüne kadar birçok yöntem denedi, denemeye devam edecek. Bu iki sınıf arasında süren sınıf çatışmasının en somut halidir. Tekel işçileri hakları için direnmeye devam ederken, oligarşinin iktidarı ise direniş işçi sınıfına örnek olmasın diye direnişi kırmaya, zayıflatıp güçten düşürmeye çalışmaktadır.
Nitekim, AKP iktidarı direnişe karşı "31 Ocak 2010 tarihine kadar" 4-C statüsü için işçilerden başvuru istemekte, kabul ettiklerine dair sözleşmeyi imzalamalarını istemektedir.
Onbini aşkın işçi arasında iktidarın bu tehditlerine boyun eğen küçük bir azınlık çıkmıştır. İktidar, tehditlerine, yalanlarına, işsiz bırakma şantajlarına rağmen bu konuda işçilere geri adım attıramamıştır.
Bu, direnişin gücüdür işte. Direniş işçilerin birliğini sağlamış, onları eğiterek iktidarın yalanlarına karşı daha güçlü karşı koymalarını getirmiştir.
Yine işçiler her fırsatta kararlılıklarını göstermiş, "Ölmek var, dönmek yok" diyerek, direnişten sonuç alıncaya kadar direnmeye devam edeceklerini göstermişlerdir.
Bir tekel işçisi kararlılıklarını şu sözlerle ifade etmekteydi:
"Artık bu iş 150-200 kişi işi değil. Artık biz inandık, ölmek var dönmek yok dedik. Davamızın arkasındayız. Çünkü biz haklıyız, kazanacağız. Sözümüzden hiçbir zaman bir adım geri atmadık. Sonuna kadar da devam edeceğiz. Sonunda ölüm de olsa. Bir bedel de ödenecekse, bu da ödenecektir."
Bunu söyleyen tekel işçisi ne onlarca direniş yaşamış bir işçi ne de siyasi mücadele konusunda deneyimli biri. O sıradan, sınıf bilinci geri olan yüzlerce işçiden biri. Ancak direniş emekçileri değiştiriyor, onları eğitiyor.
Tekel işçilerinin direnişe dair dile getirdiği konuşmalara bakıldığında görülecektir ki, herbiri söyledikleri ile karşısındaki insanı ikna edecek açıklıktadır.
Hem içinden geldikleri gibi konuşmakta, hem de direnişe dair açık değerlendirmeler yapmaktadırlar.
En önemlisi direniş, herbir işçiyi bilinçlendirir, eğitir, güçlendirir. Nitekim iktidarın işçileri önce oyalama, sonra da direnişi kırma manevraları karşısında işçiler direnişi büyütmekten söz ederek, kararlılıklarını vurgulamışlardır.
İşçiler haklarını almaya, kazanmaya kilitlenmişlerdir. Öyle ki, emekçilerin bu kararlılığı TÜRK-İŞ gibi sarı, uzlaşmacı bir konfederasyonu bile zorlamış, o nedenle direniş sürmüş, genel grev kararı dahi alınmıştır.
İşçilerin kararlılığı sonucudur ki, genel eylemler, genel direnişler gündeme gelmiştir. Yoksa uzlaşmacı, sarı sendikalar direnişi çeşitli manevralar ile düzen partilerinin kuyruğuna takacak ve sonuç alamayacaklardır.
Direniş, örgütlülüğü ve mücadeleyi öğretir
Örgüt deyince korkan, çekinen, örgüt deyince düzen partilerinden başkasını görmeyen, bilince çıkarmamış binlerce Tekel işçisi direniş ile bunlarla da tanıştı.
Daha düne kadar fabrikada tütün saran sıradan işçiler, bugün fabrikalarının sınırını aşan örnek bir direniş yarattılar.
Nitekim bu direniş, "sınıf mücadelesi" gerçeğini unutanları sarstı, uyandırdı. Sınıf mücadelesinin "modasının" geçmediğini tekel işçilerinin direnişi bir kez daha hatırlattı.
İşte bu direnişin yaratıcıları, bugün soğukta direnen, fabrikada tütün sarmış olan o sıradan kadın ve erkek işçilerdir.
Öylesine bir güçtür ki, Ankara'nın soğuğu, karı, boranı, yağmuru direnişin sürmesini engelleyemiştir.
Tekel işçileri o naylon çadırlarda, kurdukları sobaları ile bunları aşmasını, zorluklara karşı direnmeyi öğrendiler.
Direniş, 55 günde sıradan insanlardan, hakları için direnen, milyonlarca insanı etkileyen bir direniş yaratanları ortaya çıkarmıştır.
Yine Tekel işçileri direnişten öğrendikleri ile birlikte bu 55 gün içeresinde Ankara'da kamu emekçilerinin, işşiz öğretmenlerin, sağlık emekçilerinin eylemlerine de katılarak, direnişlerin birlikte daha güçlü yürüyeceğini de göstermişlerdir.
Grev bir okuldur. Başkentin göbeğinde ki, tekel işçilerinin okulu bugün hem eğitmekte hem öğretmektedir. Tekel işçileri birçok yılgına, karamsarlara örnek olmuştur.
Tekel işçileri, direnişten öğrenmeye devam edeceklerdir. Sıradan işçiler, hakları için "ölebilmekten" söz ediyorsa, evde acılarını bırakıp, direniş çadırlarına koşuyorsa, bu o gücü ortaya çıkaran direniş sayesinde olmuştur.
Misafir- Misafir
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Çarş. Ekim 20, 2010 10:05 pm tarafından AMEDEUS
» .........
Perş. Ekim 14, 2010 3:56 pm tarafından AMEDEUS
» manzara
Çarş. Ekim 13, 2010 9:26 pm tarafından Deniz
» manzara fotoğrafları
Çarş. Ekim 13, 2010 9:18 pm tarafından Deniz
» Paydos/ C.Sıtkı Tarancı
Salı Ekim 05, 2010 2:49 pm tarafından AMEDEUS
» logo..........
C.tesi Ekim 02, 2010 11:45 pm tarafından ezgi
» ..................
C.tesi Ekim 02, 2010 2:09 pm tarafından DicLe
» Çile
Salı Eyl. 21, 2010 2:01 pm tarafından AMEDEUS
» Görmemişin bebeği olmuş...
Salı Eyl. 21, 2010 12:27 pm tarafından DicLe
» facebooktan video indirme
Salı Eyl. 21, 2010 10:08 am tarafından ezgi
» Taş atan çocuk
Ptsi Eyl. 20, 2010 5:00 pm tarafından DicLe
» BARIŞ
Ptsi Eyl. 20, 2010 4:27 pm tarafından DicLe
» BEKLENTİSİZ....
Ptsi Eyl. 20, 2010 4:24 pm tarafından DicLe
» UZAKTAN ...
Ptsi Eyl. 20, 2010 4:22 pm tarafından DicLe
» CAN YÜCEL'DEN MAL BEYANI
Perş. Eyl. 16, 2010 1:36 pm tarafından yoll
» ARKADAŞLIK
Ptsi Eyl. 13, 2010 11:20 am tarafından ezgi
» ARKADAŞLIK
Ptsi Eyl. 13, 2010 11:15 am tarafından ezgi
» ŞİİR
Ptsi Eyl. 13, 2010 11:08 am tarafından ezgi
» Kamuflaj
C.tesi Eyl. 11, 2010 5:32 pm tarafından AMEDEUS
» UZAK
Çarş. Eyl. 08, 2010 5:05 pm tarafından ezgi
» Yeşillik
Çarş. Eyl. 08, 2010 4:59 pm tarafından ezgi
» Salam Gibi
Çarş. Eyl. 08, 2010 4:57 pm tarafından ezgi
» Benlik_Oruç Aruoba
Çarş. Eyl. 08, 2010 4:56 pm tarafından ezgi
» BİR AYRILIŞ HİKAYESİ
Çarş. Eyl. 08, 2010 4:54 pm tarafından ezgi
» Pembe Deniz
Çarş. Eyl. 08, 2010 4:51 pm tarafından ezgi
» HAYAT
Çarş. Eyl. 08, 2010 4:48 pm tarafından ezgi
» Benim Yazdığım Sen
Çarş. Eyl. 08, 2010 4:47 pm tarafından ezgi
» Seviyorum Seni
Çarş. Eyl. 08, 2010 4:46 pm tarafından ezgi
» BERFİN
Çarş. Eyl. 08, 2010 4:44 pm tarafından ezgi
» Bahar Gelmiş
Çarş. Eyl. 08, 2010 4:43 pm tarafından ezgi