Giriş yap
En son konular
Arama
Kimler hatta?
Toplam 2 kullanıcı online :: 0 Kayıtlı, 0 Gizli ve 2 Misafir Yok
Sitede bugüne kadar en çok 111 kişi C.tesi Tem. 29, 2017 7:00 am tarihinde online oldu.
Oktay Kaynarca'ya apaçık mektup
2 posters
1 sayfadaki 1 sayfası
Oktay Kaynarca'ya apaçık mektup
Ali Barış Kurt - Emek Defteri
[Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Oktay Kaynarca'ya apaçık mektup
Yazıya başlamadan belirmeliyim ki; Oktay Kaynarca ne bir siyasetçi, ne bir kurumun sorumlusu, ne de benzer bir şeydir. "O halde neden kendisinin söylediklerini mektup dahi yazacak kadar ciddiye alıyorsun" diye sorulabilir ancak Kaynarca gibi düşünen insan sayısı maalesef henüz umut ettiğimiz kadar azalmadığından ve kendisinin, düşüncelerini kitlelerin önünde, medya yoluyla dile getirmesi gibi nedenler, bu makalenin yazılma nedenlerinden sayılabilir.
***
Başbakan Tayyip Erdoğan'ın sinema sanatçılarıyla geçtiğimiz günlerde gerçekleştirdiği toplantıdan arda kalan, aslında önemli bir 'ayrıntı' vardı.
Türk sinema oyuncuları Lale Mansur ile Oktay Kaynarca'nın yaşadığı tartışma, Kürtler için hayli bayağı olsa da, bazıları için hala 'sıradışı'ydı bile.
Öyle ki, tartışma yayın organlarının manşetlerine kadar taşınmıştı...
Önce iki oyuncu arasındaki kısa süreli tartışmayı hatırlayalım: Oktay Kaynarca, hafta sonu Dolmabahçe'deki toplantıda “başarılı olmasına rağmen sadece Kürt olduğu için istediği yere gelemeyen birini gördünüz mü hiç?” diye bir soru yöneltti.
Lale Mansur haklı olarak araya girdi ve "evet, çok gördüm" karşılığını verdi.
Kaynarca ise, Mansur’a “nerede gördün? Olayı provoke etme” diye tepki gösterdi ve AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik’e de dönerek, “Sayın bakanım siz de Kürt kökenlisiniz. Hiç Kürt olduğunuzu söylemekten utandığınız ya da sıkıntı çektiğiniz oldu mu?” diye sordu bu kez.
Çelik de, toplantının neden düzenlendiğini unutarak, gayet rahat bir şekilde "hayır" diyerek, tartışmaya son noktayı koydu!
AKP'li Çelik bunu dillendirebiliyorsa, gerek toplantının amacı, gerekse de AKP'nin nereye "açıldığı" daha iyi anlaşılıyor böylece.
Oktay Kaynarca da bir alem; hem soru yöneltiyor hem de birisi çıkıp yanıt verdiğinde, durumu "provoke" olarak niteliyor.
Şu halde Kaynarca'nın psikolojisi üzerine kısaca; kendisinin soru yöneltmekten ziyade, düşüncesini onaylatmaya çabaladığını söyleyebiliriz.
Hatta bu psikolojiyi iyice bir incelemeye kalksak, Kaynarca'nın ilköğretim çağında öğretilen münakaşa yöntemini, aradan on yıllar geçse de hala öğrenemediğini de, savunabiliriz.
Ya da Kaynarca münakaşayı bildiğini iddia ediyorsa, o halde kendi mütalaasının dışında kalan bütün 'yanıtları' tanımadığını ve böylece bu kişinin zihninde faşist spesiyaliteler barındığını hem de gayet bilimsel çözümleme ile, ortaya koyabiliriz.
Ancak konumuz pek tabii ki Kaynarca'nın psikolojisi değil.
Lakin Kaynarca böyle düşünmekte tek başına olmadığından, konu üstüne birkaç söz söylemek de, gereksiz değil.
***
Kürt halkının talepleri sayısız kez ve yıllarca dillendirildiği halde, birileri ya bu talepleri gerçekten duyamıyor, ya da art niyetli oldukları için kulaklarını tıkıyorlar.
"Kürtler, Kürt oldukları için hiçbir zaman ezilmediler" yargısında bulunmak ve bu yargıyı güçlendirmek adına üst düzey bir Kürt yöneticiyi örnek göstermek, belki söz konusu 'yargıç' için kurnazca olabilir, ama bu, Kürtler için hiç de yenilebilecek cinsten bir kurnazlık değil.
Kürtlerin yine defalarca yanıtladığı bir sorudur bu ve Kürtlerin yanıtı şudur: "Biz, Türkleşerek veya ulusal değerlerimizden, taleplerimizden vazgeçerek üst düzey bir yerlere gelmeyi istemiyoruz. Kürt kimliğimizle ve bu kimliğimizin sorunlarını, dertlerini unutmadan bir yerlerde bulunmak istiyoruz."
Sayın Kaynarca, sözünü ettiğiniz AKP'li bakan veya AKP'li onlarca Kürt milletvekilleri, on yıla yakındır hükümetlik yaptıkları halde, kaç kez kendi uluslarının ulusal sorunlarından söz etmişlerdir...
Bir kez dahi gündeme taşımadıkları gibi, gündeme taşıyan DTP-BDP'lilere de her fırsatta saldırmışlardır.
Çok sıkıcı bir şekilde sanat dünyası söz konusu olduğunda İbrahim Tatlıses'i örnek gösterip durursunuz hep...
Oysa Tatlıses, televizyon programlarında "Türk oğlu Türküm" diyen, devlete her fırsatta övgüler dizen birisi.
Peki, Ahmet Kaya'yı neden örnek gösteremiyorsunuz?
Tatlıses, kendi halkının değerlerinin dışında yaşamak istedi; çıktığı mağaradan söz etse de, o mağarada yaşamak zorunda kalanlara sırtını döndü.
Kendisi sizin için başarılıdır, Kürtler içinse pek bir kıymeti harbiyesi yoktur böylesine başarıların...
Örneğin Ahmet Kaya, Kürt kimliğinin bilinciyle, gelinecekse Kürt olarak bir yere gelebilmeyi tercih etti. Ancak bedeli sürgün oldu...
Siz, Kürt Ahmet'i başarısız kılabilirken, Kürtler onun adına kurumlar kurdu, adını hiç unutturmadı...
Şivan Perwer'in Türkiye'ye gelip gelmeyeceği tartışmaları sürerken, Türk kamuoyu zaman kaybetmeden Şivan Perwer'in PKK hakkında düşündüklerini incelemeye kalktı.
Eğer Perwer Kürt özgürlük mücadelesini olumluyorsa, saldırılacaktı; aksi olursa da, 'kullanılacaktı'.
İşte, sizlerin beklediği Kürt, rotasını sizlerin çizmeye kalkıştığı Kürttür!
***
Sayın Kaynarca, Kürt sorununun konuşulduğu herhangi bir platformda zorlanınca, PKK'ye 'sığınıyorsunuz.'
NTV'de katıldığınız programda da bunu yaptınız.
Sorunun "terör sorunu" olduğu savıyla, karşınızdakini mağlup edeceğinizi ve Türk kamuoyunun önünde yaftalayabileceğinizi sinsice akıl ediyorsunuz.
Belki bu sinsiliğinizle beklentiniz yerine gelebilir ancak soruna hiçbir katkı sunmayan bir sinsilik olduğunu, on yıllardır denenen taktik olması nedeniyle hala anlayamadınız mı?
Tartışmayı tıkanmış hale getiriyorsunuz bu taktikle.
Oysa yine defalarca söylendi; PKK sorunu değil, sorun PKK'yi yaratmıştır...
Ve işte bu yüzden de Kürtler, PKK muhatap alınmadan atılacak adımlara güven duymuyorlar.
Çünkü Kürtler için PKK'nin devre dışı kalması mümkün değil; PKK, Kürtler için en etkili korunaktır da aynı zamanda...
Bunu hiç de yadırgamayın.
Çünkü PKK uzaydan inmemiştir, Kürtlerin içinden çıkmıştır.
Çünkü her taraftan üzerlerine bomba yağarken Kürtlerin, tek umudu PKK olmuştur.
Çünkü et ve tırnak benzetmesinin en hakiki tezahürüdür artık bu gerçeklik.
Sayın Kaynarca, Kürtler cepleri kabarık bir toplum olmayabilir ama toplumsal bilinçleri ve örgütlülük halleri algılayamayacağınız düzeyde kabarıktır.
Kürt coğrafyasında (Canan Arıtman'a özür dileklerimle...) yaşadığınızı, bölgeyi çok iyi tanıdığınızı söylüyorsunuz.
Üşenmedim ve bölgeye gittiğinizde ne yapıp ettiğinizi araştırdım.
Üzgünüm; birkaç işadamı dostunuzla lüks restaurantlarda yemek ısmarlamak dışında pek bir aktivitenize rastlayamadım.
Aslında... Diyarbakır cezaevinde birkaç dakika (yazım hatası yok, kafidir dakikalar) geçirseydiniz, veya sizi korumakla görevlendirildikleri söylenen kişiler karşınızda babanızı tokatlasaydı, tam da sizin önünüzde annenize ve sevdiğinize küfredilseydi, açlığınız bok yedirilerek giderilmeye çalışılsaydı, gece yarısı yıldızları keserek dinlemekten haz aldığınız müzisyenlerin kasetlerini samanlıkta saklamak zorunda kalsaydınız, ya da ne bileyim, olmaz değil ya, Allah etmesin (!) yanlışlıkla ağzınızdan Kürtçe ıslık çıkıverseydi de bir de bu yüzden yargılansaydınız; kim bilir, belki daha insaflı olabilirdiniz.
Ve belki o zaman, bilye denilince bile aklınıza oyun oynamak yerine; bu uğradıklarınızın hesabını sormak namına onu sapana yerleştirmek fikri daha ağır basardı...
Öyle ya, 'misket bombası'yla tanışan çocuklar, bilyenin bir oyun cismi olduğunu nereden bilsinler...
Fakat siz kahkahalar eşliğinde yemek yemeyi tercih ettiniz, afiyet olsun...
***
Kürtler Kürt olduklarından ayrımcılığa uğramıyorlarsa, henüz mürekkebi kurumamış şu haberi nasıl yorumlayabiliriz Sayın Kaynarca: "Batman’da BDP’li İl Genel Meclis Başkanı Salih Aktan, 2007 seçimlerinde Kürtçe ‘Çawayî Başî’ dediği için 3 bin TL cezaya çarptırıldı."
Sayın Kaynarca, 'asker intiharları'nın ne hikmetse genelde Kürt gençlerde vuku bulması da, sizce rastlantı mıdır?
Fatalist dahi olsanız, bu durumda "ben böyle kaderin..." diye başlamanız gerekmez mi cümlelerinize...
Alanım sosyoloji ama ben sizin başınızı pek ağrıtmayacağım, adli tıp raporlarını işaret edeceğim.
Bu raporlar, intihar ettiği iddia edilen askerlerden önemli bölümünün intihar sonucu ölmediğinde karar kılıyor.
Raporlar, ölen askerlerin bir çoğunun "sırtından kurşun aldığını ve başlarının ezildiğini" ortaya koyuyor.
İstatistiklerse, "intihar"la ölen çoğu askerin, Kürt olduğunu gösteriyor.
Siz, 'Kürtler zoru severler, o yüzden kafaya sıkmak yerine sırtından intihar etmiş olabilirler' bile diyebilirsiniz, neler demiyorsunuz ki zaten...
Peki, Kürtçe yayın yapan Azadiya Welat gazetesinin cezaevlerine sokulmamasını, Kürtçe yayın yapması dışında hangi başka nedenlerle açıklayabiliriz?
Ya da boşverin cezaevine sokulmamasını, bu satırları yazarken bir haber aldım, onu bilin bari: "Türkiye’de günlük yayın yapan tek Kürtçe gazete olan Azadiya Welat 1 ay yayın durdurma cezası verildi."
Görüyor musunuz, tarihe inmeye hiç gerek de yok Sayın Kaynarca, günlük haberlere göz atsanız, Kürtlerin Kürt oldukları için dışlanıp dışlanmadığına karar verebilirsiniz. Yine bugünkü, bir başka haberdeki gibi: "Yeni doğan çocuğunun ismini "Wildan“ koymak isteyen Abdullah Balta’ya nüfus memuru, "Git kendi devletini kur orada bu ismi verirsin“ dedi."
CHP Milletvekili Canan Arıtman'ın geçtiğimiz günlerde BDP'li Sabahat Tuncel'in bir konuşmasında "Kürt coğrafyası" ifadesini kullanmasına tahammül edemeyerek, "Türkiye’de böyle bir coğrafya yoktur, sonsuza değin de olmayacaktır" diye gevezelemesi "Kürdün adının dahi yasak olduğunu" iddia eden bizleri, gerçeklemez mi şimdi?
Yoksa, Canan Arıtman da bir münferit midir...
O halde, Ermeni işçileri ülkeden kovmakla tehdit eden bu ülkenin Başbakanının söylediklerini de, aynı oranda münferit bulabiliriz, değil mi?..
Sevgili Lale Mansur birlikte katıldığınız bir televizyon programında size Ceylan Önkol'u tanıyıp tanımadığınızı sordu...
Siz, yine "provoke" dediniz ve bu gibi ölümlerin "münferit" olduğunu öne sürdünüz. (Tabii Ceylan'ı tanımıyordunuz, gelişmeden yine Sevgili Lale Mansur bahsetti. Tanımadığınız halde bir çocuğun ölümüne bu denli peşin hükümlü yaklaşmak, hiç mi vicdanınızı sızlatmadı?)
Münferit sözcüğünün Türk Dil Kurumu'ndaki karşılığı "tek, ayrı, kendi başına olan" tanımlamasıyla karşılık buluyor Sayın Kaynarca.
Bilmelisiniz ki, bu konu münferitlikten çıkalı çok oldu...
Ancak pek tabii henüz 12 yaşındayken sırtından 13 kurşunla katledilen Uğur Kaymaz da, sizin duygu dünyanızda münferit olabilir.
Biliyor musunuz, size güvenlik (!) güçlerinin panzerle ezdiği 15 yaşındaki Yahya Menekşe'den söz etmeye korkuyorum Sayın Kaynarca; "panzerin altında ne arıyormuş" diye sorarsınız, veya onsuz bir eksik olmamızı "ama o teröristti" diye karşılayıp da, yüreği asla hissedemeyeceğiniz şiddetle sarsılmış olan annesinin canını bir kez daha yakarsınız diye... Şimdi hangi devletin kaç yüz bin askeri, hangi askeri gücün bilmem ne donanımı; Uğur'un, Ceylan'ın, Yahya'nın annelerini "herkesin eşit olduğu"na inandırabilir?
Türk güvenlik güçleri 1988 ile 2009 yılları arasında tam 403 Kürt çocuğunu katletti Sayın Kaynarca.
Sahi, Kürt çocukların öldürülmesinin münferit kabul edilmemesi için, rekor sayı kaçtır size göre?
Siz en pahalısından masalar donatırken, Türk devleti rekoru çoktan kırdı oysa!
Yine de siz katledilen Kürt çocuklardan pek bahsetmeyin Sayın Kaynarca! Ben bahsettim ve "suçu ve suçluyu övmek", "halkı askerlikten soğutmak", "halkı kin ve nefrete teşvik etmek"ten yargılanmaya başlandım. 27 Mayıs'ta cezam (!) belli olacak, eğer cezaevine girersem size mektup yazmak için daha fazla zamanım olacaktır!
Not: Çeşitli etkinliklerde ya da evinin önünde oynarken güvenlik güçlerinin hedefi olan çocuklardan 31'inin isimleri bile kayıtlara geçmezken, kayıtları tutulabilen çocukların yaşları ve öldürülme tarihlerini Fırat Haber Ajansı (ANF) listeledi. Sayın Kaynarca, eminim siz listeyi uzun bulup değerli zamanınızı ayırmayacaksınızdır ancak ben yine de gazetecilik görevimi yerine getirip haber alma özgürlüğünüze katkı sunayım.
Haber kaynağı şöyle: [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
[Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Oktay Kaynarca'ya apaçık mektup
Yazıya başlamadan belirmeliyim ki; Oktay Kaynarca ne bir siyasetçi, ne bir kurumun sorumlusu, ne de benzer bir şeydir. "O halde neden kendisinin söylediklerini mektup dahi yazacak kadar ciddiye alıyorsun" diye sorulabilir ancak Kaynarca gibi düşünen insan sayısı maalesef henüz umut ettiğimiz kadar azalmadığından ve kendisinin, düşüncelerini kitlelerin önünde, medya yoluyla dile getirmesi gibi nedenler, bu makalenin yazılma nedenlerinden sayılabilir.
***
Başbakan Tayyip Erdoğan'ın sinema sanatçılarıyla geçtiğimiz günlerde gerçekleştirdiği toplantıdan arda kalan, aslında önemli bir 'ayrıntı' vardı.
Türk sinema oyuncuları Lale Mansur ile Oktay Kaynarca'nın yaşadığı tartışma, Kürtler için hayli bayağı olsa da, bazıları için hala 'sıradışı'ydı bile.
Öyle ki, tartışma yayın organlarının manşetlerine kadar taşınmıştı...
Önce iki oyuncu arasındaki kısa süreli tartışmayı hatırlayalım: Oktay Kaynarca, hafta sonu Dolmabahçe'deki toplantıda “başarılı olmasına rağmen sadece Kürt olduğu için istediği yere gelemeyen birini gördünüz mü hiç?” diye bir soru yöneltti.
Lale Mansur haklı olarak araya girdi ve "evet, çok gördüm" karşılığını verdi.
Kaynarca ise, Mansur’a “nerede gördün? Olayı provoke etme” diye tepki gösterdi ve AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik’e de dönerek, “Sayın bakanım siz de Kürt kökenlisiniz. Hiç Kürt olduğunuzu söylemekten utandığınız ya da sıkıntı çektiğiniz oldu mu?” diye sordu bu kez.
Çelik de, toplantının neden düzenlendiğini unutarak, gayet rahat bir şekilde "hayır" diyerek, tartışmaya son noktayı koydu!
AKP'li Çelik bunu dillendirebiliyorsa, gerek toplantının amacı, gerekse de AKP'nin nereye "açıldığı" daha iyi anlaşılıyor böylece.
Oktay Kaynarca da bir alem; hem soru yöneltiyor hem de birisi çıkıp yanıt verdiğinde, durumu "provoke" olarak niteliyor.
Şu halde Kaynarca'nın psikolojisi üzerine kısaca; kendisinin soru yöneltmekten ziyade, düşüncesini onaylatmaya çabaladığını söyleyebiliriz.
Hatta bu psikolojiyi iyice bir incelemeye kalksak, Kaynarca'nın ilköğretim çağında öğretilen münakaşa yöntemini, aradan on yıllar geçse de hala öğrenemediğini de, savunabiliriz.
Ya da Kaynarca münakaşayı bildiğini iddia ediyorsa, o halde kendi mütalaasının dışında kalan bütün 'yanıtları' tanımadığını ve böylece bu kişinin zihninde faşist spesiyaliteler barındığını hem de gayet bilimsel çözümleme ile, ortaya koyabiliriz.
Ancak konumuz pek tabii ki Kaynarca'nın psikolojisi değil.
Lakin Kaynarca böyle düşünmekte tek başına olmadığından, konu üstüne birkaç söz söylemek de, gereksiz değil.
***
Kürt halkının talepleri sayısız kez ve yıllarca dillendirildiği halde, birileri ya bu talepleri gerçekten duyamıyor, ya da art niyetli oldukları için kulaklarını tıkıyorlar.
"Kürtler, Kürt oldukları için hiçbir zaman ezilmediler" yargısında bulunmak ve bu yargıyı güçlendirmek adına üst düzey bir Kürt yöneticiyi örnek göstermek, belki söz konusu 'yargıç' için kurnazca olabilir, ama bu, Kürtler için hiç de yenilebilecek cinsten bir kurnazlık değil.
Kürtlerin yine defalarca yanıtladığı bir sorudur bu ve Kürtlerin yanıtı şudur: "Biz, Türkleşerek veya ulusal değerlerimizden, taleplerimizden vazgeçerek üst düzey bir yerlere gelmeyi istemiyoruz. Kürt kimliğimizle ve bu kimliğimizin sorunlarını, dertlerini unutmadan bir yerlerde bulunmak istiyoruz."
Sayın Kaynarca, sözünü ettiğiniz AKP'li bakan veya AKP'li onlarca Kürt milletvekilleri, on yıla yakındır hükümetlik yaptıkları halde, kaç kez kendi uluslarının ulusal sorunlarından söz etmişlerdir...
Bir kez dahi gündeme taşımadıkları gibi, gündeme taşıyan DTP-BDP'lilere de her fırsatta saldırmışlardır.
Çok sıkıcı bir şekilde sanat dünyası söz konusu olduğunda İbrahim Tatlıses'i örnek gösterip durursunuz hep...
Oysa Tatlıses, televizyon programlarında "Türk oğlu Türküm" diyen, devlete her fırsatta övgüler dizen birisi.
Peki, Ahmet Kaya'yı neden örnek gösteremiyorsunuz?
Tatlıses, kendi halkının değerlerinin dışında yaşamak istedi; çıktığı mağaradan söz etse de, o mağarada yaşamak zorunda kalanlara sırtını döndü.
Kendisi sizin için başarılıdır, Kürtler içinse pek bir kıymeti harbiyesi yoktur böylesine başarıların...
Örneğin Ahmet Kaya, Kürt kimliğinin bilinciyle, gelinecekse Kürt olarak bir yere gelebilmeyi tercih etti. Ancak bedeli sürgün oldu...
Siz, Kürt Ahmet'i başarısız kılabilirken, Kürtler onun adına kurumlar kurdu, adını hiç unutturmadı...
Şivan Perwer'in Türkiye'ye gelip gelmeyeceği tartışmaları sürerken, Türk kamuoyu zaman kaybetmeden Şivan Perwer'in PKK hakkında düşündüklerini incelemeye kalktı.
Eğer Perwer Kürt özgürlük mücadelesini olumluyorsa, saldırılacaktı; aksi olursa da, 'kullanılacaktı'.
İşte, sizlerin beklediği Kürt, rotasını sizlerin çizmeye kalkıştığı Kürttür!
***
Sayın Kaynarca, Kürt sorununun konuşulduğu herhangi bir platformda zorlanınca, PKK'ye 'sığınıyorsunuz.'
NTV'de katıldığınız programda da bunu yaptınız.
Sorunun "terör sorunu" olduğu savıyla, karşınızdakini mağlup edeceğinizi ve Türk kamuoyunun önünde yaftalayabileceğinizi sinsice akıl ediyorsunuz.
Belki bu sinsiliğinizle beklentiniz yerine gelebilir ancak soruna hiçbir katkı sunmayan bir sinsilik olduğunu, on yıllardır denenen taktik olması nedeniyle hala anlayamadınız mı?
Tartışmayı tıkanmış hale getiriyorsunuz bu taktikle.
Oysa yine defalarca söylendi; PKK sorunu değil, sorun PKK'yi yaratmıştır...
Ve işte bu yüzden de Kürtler, PKK muhatap alınmadan atılacak adımlara güven duymuyorlar.
Çünkü Kürtler için PKK'nin devre dışı kalması mümkün değil; PKK, Kürtler için en etkili korunaktır da aynı zamanda...
Bunu hiç de yadırgamayın.
Çünkü PKK uzaydan inmemiştir, Kürtlerin içinden çıkmıştır.
Çünkü her taraftan üzerlerine bomba yağarken Kürtlerin, tek umudu PKK olmuştur.
Çünkü et ve tırnak benzetmesinin en hakiki tezahürüdür artık bu gerçeklik.
Sayın Kaynarca, Kürtler cepleri kabarık bir toplum olmayabilir ama toplumsal bilinçleri ve örgütlülük halleri algılayamayacağınız düzeyde kabarıktır.
Kürt coğrafyasında (Canan Arıtman'a özür dileklerimle...) yaşadığınızı, bölgeyi çok iyi tanıdığınızı söylüyorsunuz.
Üşenmedim ve bölgeye gittiğinizde ne yapıp ettiğinizi araştırdım.
Üzgünüm; birkaç işadamı dostunuzla lüks restaurantlarda yemek ısmarlamak dışında pek bir aktivitenize rastlayamadım.
Aslında... Diyarbakır cezaevinde birkaç dakika (yazım hatası yok, kafidir dakikalar) geçirseydiniz, veya sizi korumakla görevlendirildikleri söylenen kişiler karşınızda babanızı tokatlasaydı, tam da sizin önünüzde annenize ve sevdiğinize küfredilseydi, açlığınız bok yedirilerek giderilmeye çalışılsaydı, gece yarısı yıldızları keserek dinlemekten haz aldığınız müzisyenlerin kasetlerini samanlıkta saklamak zorunda kalsaydınız, ya da ne bileyim, olmaz değil ya, Allah etmesin (!) yanlışlıkla ağzınızdan Kürtçe ıslık çıkıverseydi de bir de bu yüzden yargılansaydınız; kim bilir, belki daha insaflı olabilirdiniz.
Ve belki o zaman, bilye denilince bile aklınıza oyun oynamak yerine; bu uğradıklarınızın hesabını sormak namına onu sapana yerleştirmek fikri daha ağır basardı...
Öyle ya, 'misket bombası'yla tanışan çocuklar, bilyenin bir oyun cismi olduğunu nereden bilsinler...
Fakat siz kahkahalar eşliğinde yemek yemeyi tercih ettiniz, afiyet olsun...
***
Kürtler Kürt olduklarından ayrımcılığa uğramıyorlarsa, henüz mürekkebi kurumamış şu haberi nasıl yorumlayabiliriz Sayın Kaynarca: "Batman’da BDP’li İl Genel Meclis Başkanı Salih Aktan, 2007 seçimlerinde Kürtçe ‘Çawayî Başî’ dediği için 3 bin TL cezaya çarptırıldı."
Sayın Kaynarca, 'asker intiharları'nın ne hikmetse genelde Kürt gençlerde vuku bulması da, sizce rastlantı mıdır?
Fatalist dahi olsanız, bu durumda "ben böyle kaderin..." diye başlamanız gerekmez mi cümlelerinize...
Alanım sosyoloji ama ben sizin başınızı pek ağrıtmayacağım, adli tıp raporlarını işaret edeceğim.
Bu raporlar, intihar ettiği iddia edilen askerlerden önemli bölümünün intihar sonucu ölmediğinde karar kılıyor.
Raporlar, ölen askerlerin bir çoğunun "sırtından kurşun aldığını ve başlarının ezildiğini" ortaya koyuyor.
İstatistiklerse, "intihar"la ölen çoğu askerin, Kürt olduğunu gösteriyor.
Siz, 'Kürtler zoru severler, o yüzden kafaya sıkmak yerine sırtından intihar etmiş olabilirler' bile diyebilirsiniz, neler demiyorsunuz ki zaten...
Peki, Kürtçe yayın yapan Azadiya Welat gazetesinin cezaevlerine sokulmamasını, Kürtçe yayın yapması dışında hangi başka nedenlerle açıklayabiliriz?
Ya da boşverin cezaevine sokulmamasını, bu satırları yazarken bir haber aldım, onu bilin bari: "Türkiye’de günlük yayın yapan tek Kürtçe gazete olan Azadiya Welat 1 ay yayın durdurma cezası verildi."
Görüyor musunuz, tarihe inmeye hiç gerek de yok Sayın Kaynarca, günlük haberlere göz atsanız, Kürtlerin Kürt oldukları için dışlanıp dışlanmadığına karar verebilirsiniz. Yine bugünkü, bir başka haberdeki gibi: "Yeni doğan çocuğunun ismini "Wildan“ koymak isteyen Abdullah Balta’ya nüfus memuru, "Git kendi devletini kur orada bu ismi verirsin“ dedi."
CHP Milletvekili Canan Arıtman'ın geçtiğimiz günlerde BDP'li Sabahat Tuncel'in bir konuşmasında "Kürt coğrafyası" ifadesini kullanmasına tahammül edemeyerek, "Türkiye’de böyle bir coğrafya yoktur, sonsuza değin de olmayacaktır" diye gevezelemesi "Kürdün adının dahi yasak olduğunu" iddia eden bizleri, gerçeklemez mi şimdi?
Yoksa, Canan Arıtman da bir münferit midir...
O halde, Ermeni işçileri ülkeden kovmakla tehdit eden bu ülkenin Başbakanının söylediklerini de, aynı oranda münferit bulabiliriz, değil mi?..
Sevgili Lale Mansur birlikte katıldığınız bir televizyon programında size Ceylan Önkol'u tanıyıp tanımadığınızı sordu...
Siz, yine "provoke" dediniz ve bu gibi ölümlerin "münferit" olduğunu öne sürdünüz. (Tabii Ceylan'ı tanımıyordunuz, gelişmeden yine Sevgili Lale Mansur bahsetti. Tanımadığınız halde bir çocuğun ölümüne bu denli peşin hükümlü yaklaşmak, hiç mi vicdanınızı sızlatmadı?)
Münferit sözcüğünün Türk Dil Kurumu'ndaki karşılığı "tek, ayrı, kendi başına olan" tanımlamasıyla karşılık buluyor Sayın Kaynarca.
Bilmelisiniz ki, bu konu münferitlikten çıkalı çok oldu...
Ancak pek tabii henüz 12 yaşındayken sırtından 13 kurşunla katledilen Uğur Kaymaz da, sizin duygu dünyanızda münferit olabilir.
Biliyor musunuz, size güvenlik (!) güçlerinin panzerle ezdiği 15 yaşındaki Yahya Menekşe'den söz etmeye korkuyorum Sayın Kaynarca; "panzerin altında ne arıyormuş" diye sorarsınız, veya onsuz bir eksik olmamızı "ama o teröristti" diye karşılayıp da, yüreği asla hissedemeyeceğiniz şiddetle sarsılmış olan annesinin canını bir kez daha yakarsınız diye... Şimdi hangi devletin kaç yüz bin askeri, hangi askeri gücün bilmem ne donanımı; Uğur'un, Ceylan'ın, Yahya'nın annelerini "herkesin eşit olduğu"na inandırabilir?
Türk güvenlik güçleri 1988 ile 2009 yılları arasında tam 403 Kürt çocuğunu katletti Sayın Kaynarca.
Sahi, Kürt çocukların öldürülmesinin münferit kabul edilmemesi için, rekor sayı kaçtır size göre?
Siz en pahalısından masalar donatırken, Türk devleti rekoru çoktan kırdı oysa!
Yine de siz katledilen Kürt çocuklardan pek bahsetmeyin Sayın Kaynarca! Ben bahsettim ve "suçu ve suçluyu övmek", "halkı askerlikten soğutmak", "halkı kin ve nefrete teşvik etmek"ten yargılanmaya başlandım. 27 Mayıs'ta cezam (!) belli olacak, eğer cezaevine girersem size mektup yazmak için daha fazla zamanım olacaktır!
Not: Çeşitli etkinliklerde ya da evinin önünde oynarken güvenlik güçlerinin hedefi olan çocuklardan 31'inin isimleri bile kayıtlara geçmezken, kayıtları tutulabilen çocukların yaşları ve öldürülme tarihlerini Fırat Haber Ajansı (ANF) listeledi. Sayın Kaynarca, eminim siz listeyi uzun bulup değerli zamanınızı ayırmayacaksınızdır ancak ben yine de gazetecilik görevimi yerine getirip haber alma özgürlüğünüze katkı sunayım.
Haber kaynağı şöyle: [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
yoll- yüksek lisans
- Mesaj Sayısı : 106
Kayıt tarihi : 08/01/10
Geri: Oktay Kaynarca'ya apaçık mektup
Sevgili arkadaşım paylaşımın için teşekkürler ...
çok beğendim
çok beğendim
DicLe- doçent
- Mesaj Sayısı : 249
Kayıt tarihi : 12/01/10
Geri: Oktay Kaynarca'ya apaçık mektup
ne demek güzel arkadaşım rica ederim))..burda medya yine sistemin oyuncakçılığını yapıyor,dizi-filmlerdeki rolleriyle kişileri özdeşleştiren bi zihniyet hakim olduğu için bu tip adamlardan etkilenenlerin olduğu gerçeğini görmezden gelemeyiz..yalnız şunu kaçırmış olmalı,şimdiye dek hiç bir kürt kendini inkar etmeden,sisteme yalakalık etmeden yükselemedi..herneyse o da tipik bi türk sol(!)cusu işte))yani öyle hissediyr kendisini sanırım)
yoll- yüksek lisans
- Mesaj Sayısı : 106
Kayıt tarihi : 08/01/10
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Çarş. Ekim 20, 2010 10:05 pm tarafından AMEDEUS
» .........
Perş. Ekim 14, 2010 3:56 pm tarafından AMEDEUS
» manzara
Çarş. Ekim 13, 2010 9:26 pm tarafından Deniz
» manzara fotoğrafları
Çarş. Ekim 13, 2010 9:18 pm tarafından Deniz
» Paydos/ C.Sıtkı Tarancı
Salı Ekim 05, 2010 2:49 pm tarafından AMEDEUS
» logo..........
C.tesi Ekim 02, 2010 11:45 pm tarafından ezgi
» ..................
C.tesi Ekim 02, 2010 2:09 pm tarafından DicLe
» Çile
Salı Eyl. 21, 2010 2:01 pm tarafından AMEDEUS
» Görmemişin bebeği olmuş...
Salı Eyl. 21, 2010 12:27 pm tarafından DicLe
» facebooktan video indirme
Salı Eyl. 21, 2010 10:08 am tarafından ezgi
» Taş atan çocuk
Ptsi Eyl. 20, 2010 5:00 pm tarafından DicLe
» BARIŞ
Ptsi Eyl. 20, 2010 4:27 pm tarafından DicLe
» BEKLENTİSİZ....
Ptsi Eyl. 20, 2010 4:24 pm tarafından DicLe
» UZAKTAN ...
Ptsi Eyl. 20, 2010 4:22 pm tarafından DicLe
» CAN YÜCEL'DEN MAL BEYANI
Perş. Eyl. 16, 2010 1:36 pm tarafından yoll
» ARKADAŞLIK
Ptsi Eyl. 13, 2010 11:20 am tarafından ezgi
» ARKADAŞLIK
Ptsi Eyl. 13, 2010 11:15 am tarafından ezgi
» ŞİİR
Ptsi Eyl. 13, 2010 11:08 am tarafından ezgi
» Kamuflaj
C.tesi Eyl. 11, 2010 5:32 pm tarafından AMEDEUS
» UZAK
Çarş. Eyl. 08, 2010 5:05 pm tarafından ezgi
» Yeşillik
Çarş. Eyl. 08, 2010 4:59 pm tarafından ezgi
» Salam Gibi
Çarş. Eyl. 08, 2010 4:57 pm tarafından ezgi
» Benlik_Oruç Aruoba
Çarş. Eyl. 08, 2010 4:56 pm tarafından ezgi
» BİR AYRILIŞ HİKAYESİ
Çarş. Eyl. 08, 2010 4:54 pm tarafından ezgi
» Pembe Deniz
Çarş. Eyl. 08, 2010 4:51 pm tarafından ezgi
» HAYAT
Çarş. Eyl. 08, 2010 4:48 pm tarafından ezgi
» Benim Yazdığım Sen
Çarş. Eyl. 08, 2010 4:47 pm tarafından ezgi
» Seviyorum Seni
Çarş. Eyl. 08, 2010 4:46 pm tarafından ezgi
» BERFİN
Çarş. Eyl. 08, 2010 4:44 pm tarafından ezgi
» Bahar Gelmiş
Çarş. Eyl. 08, 2010 4:43 pm tarafından ezgi